kalkan antique: INVALUABLE HISTORICAL SITES NEED GOVERNMENTAL ATTENTION

Friday, September 14, 2007

INVALUABLE HISTORICAL SITES NEED GOVERNMENTAL ATTENTION




I decided to write this article bilingual as it addresses to our (Turkish) authorities. In the majority of the historical Lycian sites, whether excavation, restoration, or similar works continue or not, at first glance you feel immediately the lack of protection and insufficient attention against the potential damages that may be caused by the visitors reluctantly, or the nearby inhabitants intentionally or not, or uncontrolled visitor traffic, and so on. The archaeological teams work in general, June and July, two months a year. During the rest of the year, the site is left uncontrolled.

The ancient Lycia is at south-west of Turkey where is favored by international tourism. In the past, the unbelievable sun and sea of the area was sufficient to attract the people who favored sunny countries with a dark blue sea. As the investments were sophisticated and expensive understructure were completed the investors needed to attract more tourists who can pay more. As the natural beauty of the land is completed with the existence of ancient historical sites, it was ready to modify the tourist profile from sun lovers to history tracers. As a general acceptance, sun and sea are never enough to gain back the heavy tourism investments unless reinforced with historical sightseeing programs. As a result, the value of the historical sightseeing places is automatically at the right place.

As so valuable, why do not we pay sufficient attention to our historical sites, and properly protect them? This September (2007), I was again in Xanthos, Patara, Pinara, Tlos, and Letoon. The conditions of the sites were almost identical, and can be summarized as “ownerless”. They are world heritage, and owned by Turkish State. In each of them, I tried to see the owner, but they are like no man’s land. Some of them are still under recovery. Foreign and Turkish archaeology teams have been excavating and renovating in Tlos, Patara, and Xanthos. The archaeologist is not the owner of the historical place. They are temporarily responsible from this value until they complete their works. Besides, I do not believe that they are properly budgeted to carry out their works. Therefore no body can expect any additional responsibility from the archaeologist. According to their annual program, they completed 2007 works as most of them are students and left in August. I wished to see the state authorities and the precautions taken consciously.

The first picture is the entrance to Xanthos theatre and famous Harpy’s monument area. The area is fenced. When we completed our walk and turned back from Necropolis, one guy was leading his goats to this fenced area, the most ancient sheep pen of the world.

The second picture is taken in Tlos. A blanket was the evidence that this rock tomb has been inhabited by one of our villagers.

There are many similar examples. It is so obvious that an immediate action is needed in every historical place. The damage should be stopped. When you read the excavation reports of Patara, you recognize at once that Prof.Dr. Işık has been struggling with the local people as well, as the site is so close to some dwelling units. Sometimes, we read the actions of some persons with bad intentions. Who must be the authority there against the thefts? Dr. Işık, or the state authorities? When I say state authorities, I do not mean the official security (police or gendarmerie). The site should be under control of a state organization, from the gate up to the single stone. The place should be operated as a commercial entity with a proper organization. Solutions should be appropriate and not shameful as it is now. Scientific studies and investigations can be under partial responsibility of the archaeologists.

I expect our new Cultural and Tourism Minister, Mr. Ertuğrul Günay will initiate a solution to this vital problem of our ancient places.





PAHA BİÇİLMEZ TARİHİ ÖREN YERLERİMİZ DEVLET İLGİSİ BEKLİYOR

Yazının asıl muhatablarının devlet otoriteleri olmasından dolayı, Türkçe ve İngilizce yazmaya karar verdim. Kazı, restorasyon veya benzer çalışmalar yapılıyor olsun olmasın, Likya ören yerlerinin çoğunda, hemen ilk bakışta, ziyaretçilerin kayıtsız davranışlarından, veya yakında yaşamakta olan insanların bilmeyerek veya bilinçli amaçlarından, veya kontrolsuz ziyaretçi trafiğinden, ve benzer nedenlerden kaynaklanabilecek zararlara karşı koruma eksikliği ve dikkat yetersizliği göze çarpmaktadır. Arkeoloji ekipleri genelde yılda iki ay, Haziran ve Temmuz aylarında çalışma yapmaktalar, yılın kalan kısmında ören yeri kontrolsuz kalmaktadır.

Tarihi Likya, uluslararası turizmin gözdesi olan Türkiye’nin güney batı kısmında kalmaktadır. Geçmişte, ülkemizin inanılmaz güzellikteki güneş ve denizi bundan hoşlanan turisti çekmeye yetiyordu. Devam eden yıllarda, daha karmaşık yatırımlarla, tamamlanan pahalı alt yapı maliyetleri yatırımcıları daha fazla para bırakacak turisti cezbetmeyi mecbur etti. Bölgenin tabii güzelliklerinin yanı sıra, tarih yönünden zenginlikleri eklenince, turist profilini güneş-deniz turistinden tarih gezen turiste değiştirmeye yetmektedir. Genel olrak kabul görmektedir ki, tarihi gezi programları ile desteklenmedikçe sadece güneş-deniz turizmi ağır yatırımları geri döndürecek güce sahip değildir. Sonuç olarak, tarihi görülecek yerlerin önemi böylece doğru yere konulabilmektedir.

Bu kadar değerli olan tarihi yerlerimize neden gereken önemi vermemekteyiz, ve neden yeterince korumamaktayız? 2007 Eylül’ünde Ksantos, Patara, Tlos, Letoon, ve Pınara ören yerlerini tekrar gezme fırsatı buldum. Ören yerlerinin hepsinin de genel görünüşü aynıydı ve tamamını “sahipsiz” olarak niteleyebilirim. Onlar birer dünya mirası olarak devletimizin malıdır. Her birinde asıl sahibi görmeye çalıştım, ama ne yazık ki sahipsiz topraklara benziyorlardı. Bazılarında geri kazanım çalışmaları devam etmekte. Ama arkeologlar bu yerlerin gerçek sahibi değildir. Çalışmaları devam ederken geçici bir sorumluluk üstlenirler. Kaldı ki, kendi çalışmaları için bile yeterli bütçeyi bulabildiklerinden şüpheliyim. Onun için hiç kimse arkeologdan ilave bir sorumluluk bekleyemez. Zaten hepsi de, çoğu öğrenci olarak 2007 çalışmalarını bitirmişler ve Ağustos ayında kazı yerlerini terk etmişlerdi. Ben asıl devlet otoritesini ve bilinçli olarak alınmış tedbirleri görmek istedim.

Birinci resim, Ksantos’da tiyatro ve meşhur Harpi Anıtı’nın olduğu bölgeye girişten çekilmiştir. Alan çitle çevrilidir. Diğer bölümleri dolaşıp Nekropol tarafından döndüğümüzde adamın bir tanesi keçilerini çitle çevrili alana sokmakla meşguldu. Dünyanın en tarihi koyun ağılına.

Diğer resim Tlos’ta çekildi. Kaya mezarı içindeki battaniye, burayı mesken tutmuş bir köylümüzün kanıtıydı.

Pek çok benzer örnekle karşılaştım. Çok açık olan bir gerçek var ki, her tarihi yerde acil önlem alma ihtiyacı bulunmakta. Tahribat durdurulmalıdır. Patara’nın kazı raporlarını okuduğunuzda, tarihi bölgenin yerleşim yerlerine çok yakın olması nedeniyle, Prof. Dr. Işık’ın bir yandan da yerel halkla uğraşmakta olduğunu anlıyorsunuz. Kötü niyetli bazı kişilerin amaçlarını okuyorsunuz. Hırsızlığa karşı duracak ilk otorite kim olmalıdır? Devlet otoritesi mi, yoksa Dr. Işık mı? Devlet otoritesi derken güvenlik güçlerini kast etmiyorum. Giriş kapısından her bir taşına kadar sorumlu olacak devlet organizasyonunu kast ediyorum. Tarihi yerler iyi düşünülmüş bir organizasyonla ticari bir kuruluş olarak işletilmelidir. Geliştirilecek çözümler uygun olmalı, ve bugünkü gibi utanç verici olmamalıdır. Bilimsel çalışmalar arkeologlara verilecek kısmi sorumlulukla devam ettirilmelidir.

Yeni Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Bey’in tarihi yerlerimizin bu hayati problemine bir çözüm başlatacağı ümidini taşımaktayım.

Ali Çitci
Kalkan Eylül 2007

3 comments:

Anonymous said...

Yazdıklarına tamamen katılıyorum ve bu tarzda gördüğüm her manzara karşısında ben de aynı şeyleri hissediyorum. Bu kadar tarihi bir mirasa sahip olup bir o kadar da buna duyarsız olmak gerçekten üzüntü verici.Gittiğimiz en kıyıda köşede kalmış yer de bile karşımızı tarihi bir kalıntı çıkıyor ve ne yazıkki hepsi perişan bir halde. Geçen yıl istanbula 2 saat mesafede,Trakyanın doğusunda kalan kıyıköy isimli bir yerleşim yerine gitmiştik günü birlik. Aslında istanbullular burayı iyi bilirler balığı çok güzeldir, yakın bir mesafe olduğu içinde rahatlıkla gün içinde gidilip dönülebilir. Çevreyi gezerken köylülerden yakında çok eski bir manastır olduğunu öğrendik.Papuç Deresi Vadisi'nde bir kaynağın çevresinde yer alan Ayanikola manastırına, kıyıdan ve ilçeden iki ayrı yoldan ulaşılabiliyordu. İlçeden gelen yolun üstünde 2 m yüksekliğindeki kayaya yedi dizelik bir yazıt da kazınmıştı.
Tümüyle kaya kütlesinin içi oyularak biçimlendirilmiş olan ve üç bölümden oluşan bu manastır felaket bir haldeydi. Zaman içinde yağmalanmış, duvardaki resimler kazınmış üstlerine çeşitli isimler yazılmıştı. Sözüm ona kapıda bir tane bekçi vardı sadece gelenlerden giriş parası alıyordu tabiki makbuzsuz! Kıyıköyde yaşayan bir köylüyle karşılaştık. Çok yakın zamana karşı manastırda olan eşyalardan, duvardaki resimlerden bahsetti o da olanlara üzülüyordu.SAhip çıkacak birileri olmayınca sadece geride duyarlı vatandaşların üzüntüleri kalıyor ne yazıkki.
Elbet birgün yanlış yaptığımızı anlayacağız, elbet birgün sahip olduğumuz şeyleri korumaya ve dünyaya tanıtmaya çalışacağız. Umarım o gün geldiğinde herşey için geç kalınmış olmaz.

Dr. Aynur Ünal said...

Ali Bey lutfen
Friends of Lichia (Likya-Likia) grubumuza katilin
facebook.com
herkese acik
aynuru@yahoo.com

Dr. Aynur Unal
4255 Suzanne Dr
Palo Alto, CA
USA

Bloglarinizi da getirin gelirken..

Ali Citci said...

Aynur Hanım,
Davetiniz için teşekkür ederim. Bugün ben de aranızdayım, üçüncü üye olarak.